Dr. Gürbüz Çapan
Sayfa Sonuna GitGeri Git
A- A A+

ŞEHİR HİKÂYELERİ

10.03.2006, Cumhuriyet

Kars 'ta bir yerel TV , halkın arasına karışarak gündelik hayata dair röportajlar yapıyor.

Muhabir, yaşlı bir amcaya mikrofon tutup "Nasılsın dayı, eyi misen?" diye sordu.

- Şükür oğul, canı taşirem, eyiyem, çoh eyiyem.

- Halin, keyfin, sağlığın da eyi midir?

- Eyidir, he, çoh eyidir.

- Şehirden, hizmetlerden memnun musun?

- Nası söz!

- Validen, kaymakamdan, belediye başkanından?

- Hiç eyle olur? Bizim ağzımız dövlete ne diyebilir?

- Yani memnunsun.

- Allah dövlete millete, kaymakam bege, belediye başganımıza zeval vermesin.

- Memnunsun?

- Dövletimiz, kaymakamımız, başganımız, şanlı ordumuz başımızdadır, her ne olursa bilfiil o dakika yanımızdadır. Ben vatanıma nası serzeniş ederem? Amma, benim derdim başkadır.

- Allahına gurban dayı, söyle nedir?

- Doksan sene önce buraya Ruslar girdi ya?

- He girdi.

- Hani bu belediye binalarını, okulları, çeşmeleri, istasyonu Ruslar yaptılar ya?

- Rus işgalinde yapıldı değil mi dayı?

- He. Heç benim dövletime, milletime sözüm olur mu? Ben aha bu Rusların avradını... Doksan sene önce bu kaldırımları, caddeleri yapıp gittiler, bir gün olsun bi kere Kars'a gidek , yollar bozuldu mu, kanallar tıkandı mı demediler, insan bi gelir de bakar buralara, heç beyle olur!

İnsanımızdan öğrenecek çok şey var. Öyle bir dil geliştirmişler ki cidden karıncayı severken belini incitmiyorlar. Bütün suçları işleyip dili sayesinde ceza almadan kurtulan bir yazar gördünüz mü? Yok. Çünkü onlar üsluba hâkim değiller. Ne sokağı, ne ülkelerini ne de insanlarını tanıyorlar. Amcam, lafı gediğine koyup gidiyor, zeki mi, saf mı, hiçbir iz bırakmadan gidiyor. Bize de ağzı açık dinlemek kalıyor.

Lolon yiyem dayı, pek hoş anlattın meramını...

Bir de Esenyurt hikâyeleri

Belediye başkanıyken bir caddede dolaşıyoruz, yoldan geçen bir istekte bulunuyor. Kimisi balkondan sarkıp isteğini sıralıyor.

Başımı kaldırdım, 3. kattaki pencerede bir inek! Mecaz değil, harbi inek! ''Ne bu'' diye soruyorum. Ali diye bir arkadaşım cevap veriyor:

''Anam danayı çok sever de...''

- Eyy!

''Danayı aldı sakladı, büyüttü.''

- Eeey!

''Şimdi merdivenden inmiyor, aha böyle.''

- Peki n'apıyorsunuz? Ev kokmuyor mu?

''Kokmaz olur mu başkanım!''

Sonra Kasap Cafer' i gönderiyoruz, inek parça parça iniyor aşağı. Ali inekten kurtuldu, ama ben teyzenin bedduasından kurtulamadım.

Keçi ve İstanbul

Keçi besler yeni İstanbullular.

Biz fidan dikeriz yeşillik olsun diye, keçiler kelle koparır.

Gına geldi! Kesin keçileri!

3 bin 800 keçi ( üç bin sekiz yüz ) kestik bir ayda. Ya keçi ya ben!?.

Keçiler gitti. Keçiler gidince ben kalır mıyım?

Sonra ben de gittim!

Şimdi:

Yöneticiler iyi, halkımız iyi...

Şehirlerimiz kötü biraz!

Fatih Sultan Mehmet' in Fatih Camisi ve Külliyesi'ni İngilizler ''kadın pazarı'' , canlı hayvan satım yeri yaptılar!

Surların üstüne Fransızlar ev yaptılar!

Tarihi çeşmelerde İtalyanlar sosisli sandviç büfesi yaptılar!

Ah bu gâvurlar, ne çektiysek onlardan çekiyoruz!


PDF OLARAK İNDİR

Bu İçeriği Beğendiyseniz Beğen Butonuna Tıklayınız!
Bu Haberin Aramalarda İlk Sayfalarda Çıkmasını İstiyorsanız + 1 Butonuna Tıklayınız!

Sayfa Başına GitGeri Git
0 (0)








Lütfen tüm alanları doldurun. Girdiğiniz bilgiler kesinlikle yayınlanmayacak, başka bir amaçla kullanılmayacaktır.

İÇERİK ARA

Aranacak Kelime