Dr. Gürbüz Çapan
Sayfa Sonuna GitGeri Git
A- A A+

MİLLİ GAZETE

Esenyurt Belediyesi eski Başkanı Gürbüz Çapan ile ufuk turu...
Devlet'in halkla barışması lazım
"Gürbüz Çapan nereye koşuyor?" soruma "Ben adalet ve hürriyet arıyorum. Bulana kadar sürecek kavgam" karşılığını veren Çapan şöyle devam ediyor: "20 yaşımdan beri kavga ediyorum. Elliiki yaşına giriyorum. Göz altına aldılar, hapsettiler. Hala devlet beni ıslah edemedi. Demek zorla güzellik olmuyor. Devletin Müslümanlarla, Kürtlerle, Komşularıyla barışması lazım. Devletin benimle konuşması lazım.  Devletin herkesi potansiyel suçlu olarak görmek, fişlemek ya da susturmak hakkı yok"
Röportaj: SELAMİ ÇALIŞKAN
Çıldır'da ilginç konuşmalarıyla dikkat çeken Esenyurt eski Belediye Başkanı Dr. Gürbüz Çapan ile Esenkent'teki villasında konuştuk. Renkli kişiliğe sahip olan Gürbüz Çapan ile siyasetten ticarete, tarımdan sanayie, şiirden edebiyata kadar çeşitli konularda yaptığımız sohbeti sunuyoruz.
-Kars'ta neler gördünüz?
-Yoksulluk ve sefalet var. Esnaf halinden şikayetçi. Vatandaş dertli.
-Seçim olsa AKP kazanır diyorlar. Siz ne diyorsunuz?
-Kim diyor bunu? Seçim olsa AKP kazanamaz. Refah Partisi'nin oyları şu anda yüzde sekiz.
-Saadet Partisi demek mi istiyorsunuz?
-Evet, Saadet'in oyları. AKP artık yüzde 35 bile oy alamaz.
-Nereden biliyorsunuz? Araştırma mı yaptırıyorsunuz?
-Araştırmaları izliyorum. MHP de büyüyor. Niye büyüyor bilmiyorum.
-PKK olayı mı artırıyor dersiniz?
-PKK olayı ayrı bir sıkıntı. Ona girmeyelim. Türkiye problemlerini çözmüyor. Erteliyor. Türkiye Kürtle problemini çözmüyor. Müslümanla problemini çözmüyor. Çözümsüzlüğe ve çürümeye bırakıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti İslam diniyle barışmalıdır. Kürdüyle barışmalıdır. Din ceket gibidir. Çıkarır elinde sallarsan sana ceket görevi yapar mı? Türkiye'de dindarlar eline alıp sallıyor, Cumhuriyetçiler da ayağına bağlamış. Din kültürün köküdür. Dayanacağın esaslardan biridir. Milleti millet yapan şeylerden birisidir. Dinsiz toplum olmaz. Vicdansız toplum olmaz. Din korkusu Allah korkusu olmadan toplumu bir yerde tutamazsın. Biz Avrupa'da olduğu gibi dini yerine oturtmak istiyoruz.
-Ermenistan'a gittiğinizde sözde soykırım anıtına çelenk koyduğunuz gibi mi?
-Şimdi bak, ben oraya gittiğimde Ermenistan Cumhurbaşkanı Petrosyan'ın söylediği şuydu: "Sınır Kapısını açın benim elim rahatlasın. Ben Laçin koridorunu açayım. Oradan boşaltılan bir milyon insan Azerbaycan sokaklarında işsiz-güçsüz, vatansız dolaşıyorlar. Biz de Petrosyan'a demişiz ki Karabağ'ı boşalt. O da diyor ki "Karabağ'ı boşaltamaya benim gücüm yetmez" Gerçekten Karabağlılar geldiler, darbe yaptılar, Petrosyan'ı indirdiler. Ben bunları 94'te söylüyorum. Oraya ırkçı birisi geldi oturdu. Şimdi adamla konuşamıyorsun bile. Benim 94'te gördüğümü şimdi bunlar söylüyorlar, olmuyor. ABD ve Avrupa Birliği, sonunda Ermenileri kullanarak başımıza iş açacaklar.
-Ermeniler de çok kolay kullanılıyorlar değil mi?
-Çok kolay kullanılmıyorlar, ama kullanacaklar. Sovyetler Birliği dağıldığında, Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan ayrı ayrı devlet oldular. Sonra bizimkiler Cumhurbaşkanı dahil, Türkeş'in önderliğinde Antalya'da toplandılar, demir dövdüler. Demir dövüldüğünü görünce ertesi günü Rus tankları sınıra indi. O günden beri Ermenistan-Türkiye sınırında Rus tankları bekliyor. Ermenistan'dan da para alıyorlar. Bu parayı da ABD ve AB'deki Ermeni diasporası karşılıyor. Ermenistan'ın 3 milyonluk nüfusunun 1,5 milyona indiği söyleniyor. İş bilen insanlar gitmiş. Ermenistan'da yaşlılarla eli silah tutan militanlar kalmış. Mustafa Kemal Yunanistan'la savaş yaptı. Barış yaptı. Sonra elçi gönderdi. Komşularla savaş olabilir. Fakat savaşın bir de barış süreci var. Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihan'da Sulh" sözünün gereğini yaptık mı?
- Çıldır'da "Ölürsem beni dikine gömün" demişsiniz. Yatay gömülenler kalkmadan cennete girmek için mi öyle dediniz?
-Hayır, ben hep dik durdum. Hiç eğilmedim. Mahkememi izleseydin görürdün. Orada Reise dedim ki "Bana bin kere yetki verseniz, bin kere aynı şeyleri yapardım. Çünkü yaptığım şeyin doğru olduğuna inanıyorum" Dik gömülmek isteği de mecazi bir şeydir. "Ölürsem dikine gömün ki, ölümden bile rahatsız olsunlar" demektir. Yatay gömülsem ne fark eder, dikey gömülsem ne fark eder? Geçenlerde kaymakamın biri binanın önündeki çınar ağacını kesmiş. Dik ağaçtan bile korkuyoruz!
-Siz İçişleri Bakanı olsanız ne yapardınız?
-O adamı kaymakamlıktan alır, bahçıvan yapardım. "Bir çınar ağacı büyüt de sonra kes" derdim. Kesemez, çünkü insan diktiği ağacı çocuğu gibi görür.
-Bu dediğiniz Fatih Kanunnamesi'nde var. "Yaş kesenin başını keserim" diyor. Onu da Ecevit eleştiriyor.
-Ecevit ne anlar o işten. Fatih devleti ve ağacı koruyor. O kadar önemlidir diyor. Şimdiye kadar neyi korumuş ki Ecevit, devleti ya da ağacı koruyan Fatih'i eleştiriyor?
-Şair, hisli bir insan değil mi?
-Türk halkının hepsi Ecevit kadar şiir yazar babam. Lise sıralarında yazılan şiirler şiir mi? Ecevit'in bir şiirini yazıp da sevgilisine göndereni gördün mü? Ama ben Nazım Hikmet'in, Can Yücel'in, Necip Fazıl'ın şiirlerini yazıp gönderenleri gördüm.
-Sayın Çapan, Türkiye nereye gidiyor?
-Bir yere gittiği yok . Hep yerinde sayıyor.
-Türkiye'nin ilerlemesi için ne yapmak lazım?
-Türkiye bildiğiniz gibi bir tarım ülkesidir. Tarımı sanayie çevirebiliriz. Bizde teknoloji üretimi yok. Ayçiçeği üretiminde yüzde 14'üncü, ayçiçeği ürünleri kullanımında yüzde 3'üncüyüz. Devletin müdahalesiyle tarım sanayie yönlendirilebilir. Köylünün karnı doyar. Pamukta kaba işçiliği çıkartın, marka üreten, konfeksiyon yapmamız gerekiyor.
-Siz Esenyurt'ta bir marka ürettiniz. Esenkent diye Hakkari ilimizden büyük, modern bir şehir kurdunuz. Sonra sizi mahkeme kapılarında, hatta cezaevi'nde gördük. Türkiye, çalışanları mı cezalandırıyor?
-Doğru Türkiye'de öyle bir şey var. Avamdan gelen insanların öne geçmesini istemezler. Hala öne geçeceklerde soy-sop ararlar. Son zamanlarda demokrasi kültürü aşağıdan gelen insanlara da yetki vermeye başladı. Ayrık duran, öteki gibi görülen insanlar da bu ülkede başbakan olabildi.
-Bunda dış etkenlerin rolü yok mu?
-Biz de hep işi başkasına havale etmek fikri var.
-Sayın Erdoğan, Amerika'ya gidip daha Başbakan olmadan ABD Başkanı Bush'la görüşmedi mi?
-Ne yapsın? Türkiye'de kendisini dinleyecek, ya da derdini anlatacak ağlama duvarı bulamadı.
-ABD, Türkiye'de Başbakan olacakların ağlama duvarı mı?
-Tabiî ki ABD Türkiyelilerin ağlama duvarıdır. Çünkü adamın partisi 377 milletvekiliyle tek başına iktidara geliyor, fakat kendisi milletvekili seçildiği halde milletvekili olamıyor. Böyle çarpık bir düzen olur mu? Ya da adam milletvekili olmuş. Sonra seçim iptal edilerek adam hapse atılmış. Bütün bunlar Türkiye'ye özgü demokrasi numaraları. Mesela ben de seçilmiş başkandım. Tutup içeri attılar. Bir sene hapis yattım. Sonra suçsuzluğum anlaşıldı, tekrar göreve iade edildim. Türkiye'de Milletvekilinin, Belediye Başkanı'nın can güvenliği yok. Yani Türkiye'de burjuva demokrasisi var. Bizim burjuvamız da dışarıya, yani Amerika'ya bağımlı. Türkiye'yi onlar yönetiyor. Milli Selamet Partisi, ya da Milli Görüş, Anadolu sermayesinin sesi olarak ortaya çıktılar. Tayyip Erdoğan da öyleydi. Ama artık O'nun (Anadolu'nun) sesi değil de, bunun (ABD'nin) sesi olarak çalışıyor.
-Solcu olduğunuzda amcanız "Sen de kan yok mu? Biz boşuna mı öldük" demiş. Sonra amcanızın ne demek istediğini anlamışsınız. Bu sefer de amcanız ölmüş." Bunu Çıldırlılara anlatırken ne demek istediniz?
- Teşkilat-ı Mahsusa'da çalışan rahmetli amcamdı. O solculuğu burayı Sovyet Rusya yapacağımız şeklinde anlıyordu. Sonra ben de gidip ona niçin solcu olduğumu anlatacaktım. Adam ölmüştü. Yani biz Cumhuriyete sahip çıkacağız. Misak-ı Milli'ye sahip çıkacağız. Ama eşitlik ve adaleti de sağlayacağız. Çünkü eşitlik ve adalet olmadan bu topal bir cumhuriyet anlayışıydı. Hala Anadolu'nun en ücra köylerindeki vatandaşlar adalet istiyorlar. Ben hala eşitlik ve adalet istiyorum. Bu sıkıntı hala devam ediyor. Ben adalet arıyorum.
-Adaleti bulabildiniz mi?
-Bulamadım. Bulabilsem orada duracağım.
 -Bulamayınca ne yapıyorsunuz?
-Koşuyorum.
-Nereye kadar koşacaksınız?
-Buluncaya kadar, bu ülkeye adalet gelinceye kadar siyasi kavgamız devam edecek. Çıldır'da da anlattığım şey budur. Yani biz bu ülkenin bağımsızlığı için daha hiç kimse yokken, Türkiye'de bağımsızlık, Türklük mücadelesi yokken 1917'de Çıldır Şura Hükümeti kurulur. Ardından Sürmeli, Ardahan, Aras Şura Hükümetleri kurulur. Sonra onlar toplanır, 1918'de Cenubi Garbi Kafkasya Hükümeti'ni kurarlar. Bu hükümet altı aylıkken, İngilizler gelir, bunları toplar, götürür. Müthiş bir anayasaları var. 18 yaşındaki insanlar oy kullanabiliyor. 24 yaşındakilerin seçilme hakkı var. Anayasa andı içildiği gün "Osmanlı eğer kendini kurtarırsa, ona ilgaya (yani katılmaya) kurtaramazsa, ölünceye kadar bağımsız mücadeleye" diyorlar. O zaman bizim iki tane kurulu hükümetimiz var. Birisi Cenubi Garbi Kafkasya Hükümeti, diğeri; Süleyman Askeri'nin Batı Trakya'da kurduğu Türk Cumhuriyeti. Türkiye Cumhuriyeti bunun üzerine kuruldu. Cumhuriyet fikri vardı. Sadece Mustafa Kemal'in fikri değildi. Mustafa Kemal bunu geliştirdi. Onları Misak-ı Milli sınırları içine aldı. Ondan önce Enver Paşa'nın Bütün Türkleri aynı bayrak altında toplayacak Turanizm (Pan Türkizm) diye bir düşüncesi vardı. Bunu bize yedirmezlerdi. Mustafa Kemal aklı selim bir adamdı. Bunu gördü. Yani Turan diye bağırsaydı, ortada Turan muran kalmayacaktı. O zaman İngilizler petrol çıkan bölgeleri keşfetmişler, haritayı da ona göre çizmişler. Irak-Türkiye sınır haritasına bakınız. Öbür taraf petrol tarlası, bu taraf hıyar tarlası. Bunu bilerek çizmişler. Irak uydurma bir haritadır. Irak diye bir millet yoktur. Osmanlı toprakları üzerinde Kral Abdullah diye birine hükümet kurdurdular. O da İngilizlere ve Fransızlara dedi ki: "Burada Kürtler ve Türkmenler fazladır. Bana biraz daha Arap verin" Onlar da verdiler. Irak devleti kuruldu. Yani Ortadoğu haritasını Fransızlarla İngilizler çizdiler. 1908 devriminde demokrasiyi uygulasaydık, Bulgaristan, Yugoslavya, Makedonya, Yanya yine bizim olurdu. Türkiye'de eksik olan hürriyet ve adalettir
-Şu anda Türkiye'de eksik olan nedir?
-Hürriyet ve adalet.
-Var olan nedir?
-Yolsuzluk ve yoksulluk. Bunlar adalet ve hürriyetin ters uzantıları. Adalet derken, eşitliği kast ediyorum. Adalet ve hürriyet olsa yolsuzluk ve yoksulluk olmaz. Mesela Özal gelmeden önce isteyen istediği anda yurt dışına çıkamıyordu. İki senede bir yurt dışına çıkış izni vardı. Özal geldi, "İsteyen istediği gün yurt dışına çıkabilir" dedi. Yurt dışına gidenler, tekstil makineleri getirdiler, ülkede tekstil sektörü doğdu.
 -Türban ya da başörtüsü konusunda ne düşünüyorsunuz?
-Bana göre adı ne olursa olsun serbest olmalı. Daha önce de söyledim. Benim cemaatimin bu konudaki yasakçı inadını da anlamış değilim. Bana göre bunlar asıl sömürü için suni gündemler. Bunu istismar eden iki taraf var. Birisi yasağın devamını isteyenler. Diğeri serbestliğini savunan partiler.
 -Kimin istismar ettiğini nasıl anlıyorsunuz. Elinizde istismar metre mi var?
-Mesela yasağa karşı direnen türbanlı kızın başı örtülü, altında kot pantolon. Ben onların okuma hakkını savunuyorum. Çünkü benim anam da başörtülü.
-"Benim anam da başörtülüydü" edebiyatını geçin. Siz, Gürbüz Çapan olarak, adı başörtüsü ya da türban. Her ne ise.  Siz buna karşı mısınız, serbest mi olsun diyorsunuz?
-Daha önce de söyledim ya. Serbest olmasından yanayım.
 -Bülent Ecevit de muhalefetteyken sizin gibi konuşuyordu.
-Ne diyordu?
 -Üniversitede okuyan bir kız kendisine yakışan kıyafeti seçmekte serbest olmalıdır. Rektörler ya da devlet üniversitede okuyan kızların ne giyeceğine karışmamalıdır.
-İşte ben de öyle diyorum.
 -Ancak iktidara gelince bırakın üniversitede okuyan kızların başörtüsünü, halkın oyuyla seçilen milletvekilini mecliste konuşturmadı. Hatta kürsüye çıkıp "Şu kadına haddini bildirin" dedi.
-Benim çıtam farklı. Ben hep böyleyim. O siyaset yapıyor.
-Kim siyaset yapıyor, Merve Kavakçı mı?
-Hayır, Ecevit. Aslında milleti suni öcülerle korkutarak siyasal iktidarı koruyorlar. Bir zamanlar "Moskof geliyor" dediler. Moskof gelmedi. Sonra "Kürtler ülkeyi bölecek" dediler. O da olmadı. Şimdi de "Şeriat gelecek" diyorlar. Bana göre bu Türkiye'ye şeriat yönetimi gelmez. Dünyanın neresinde kadınlar şeriat yönetimi getirmiş ki, Türkiye'de de getirsinler? Türkiye'ye Şeriat yönetimini kadınların getireceğini söylemek safdillik olur. Hele bizim gibi Asya ülkelerinde kadınların haddine mi? Şimdi bakınız, erkekler çember sakallı olarak okuyor, bakan, başbakan, her şey oluyor. E kadınlardan ne istiyorlar, bunu anlayabilmiş değilim. Bana göre bunlar suni gündem. Asıl gündemin üstüne şal çekmek için uydurulan gündem. Devlet elini türbandan-mürbandan çekmeli, halkıyla barışmalıdır. Müslümanlarla barışmalıdır. Kürtlerle barışmalıdır. Kimse Türkiye'yi benden çok sevdiğini söyleyemez. Ben 20 yaşından beri kavganın içindeyim. Elli iki yaşındayım. Beni hapse koydular, gözaltına aldılar, hala ıslah edemediler. Zorla güzellik olmuyor.
Sincan, 28 Şubat'ın sadece bahanesiydi
 -Sizin istediğiniz nedir?
-Devlet benimle konuşmalıdır. Beni ikna etmelidir.
-İkna odalarını da gördük. Hatta başörtülü üniversiteliler nasıl ikna edildiklerini anlatan kitabını bile yazdılar.
-Ben öyle ikna  odalarını kast etmiyorum. Devlet vatandaşa karşı şeffaf olacak. Ben içerde ne olup bittiğini bileceğim. Camdan karakol yapmakla iş bitmiyor. Kapalı kapılar ardında benim hakkımda karar verilmeyecek. Kısaca devletin beni dinlemesini istiyorum, susturmasını değil. Hepimizi potansiyel suçlu görmeye, fişlemeye, suni gündemler oluşturmaya hakkı yok.
 -Bunlar sun'i sorunlar mı?
-Sizce değil mi?
 -Bana göre de sun'i, ancak ben sizin açılmanızı istiyorum. Konuştukça açılıyorsunuz.
-Bu suni sorunları gündeme getiren bir avuç rantiyeci, "Moskof geliyor, Yunan geliyor, Kürtler geliyor, Şeriat geliyor" diye diye malı götürüyorlar. Bir de bakıyoruz gelen bir şey yok, ancak milletin malı gidiyor, özgürlüğü gidiyor, insanların gençliği çürüyor. Bence bu korkular yersiz. Bakınız, doksanlı yıllarda siyasal İslam yükseldi. Şimdi çözülüyor ve dağılıyor.
 -Bu kanaate nereden varıyorsunuz?
-Cezayir'den daha yeni geldim. Cumhurbaşkanı değişmiş. Özgürlük getirmiş ülkesine. Ne FİS kalmış, ne Medeni.
-FİS'i nasıl dağıttıklarını anladık da Abbas Medeni nerede?
-İnsaf et yani, onu da yurt dışına sürgüne göndermişler.
 -Asıl siz insaf edin. Tamamen demokratik yollarla, halkının tercihiyle seçilen bir siyasi partinin lideri, sürgüne gönderiliyor. Bu adalet mi?
-Bunları bir yana bırakalım artık. Dünyada İsrail hariç, din kurallarıyla yönetilen tek devlet kalmadı.
-İsrail var ya?
-Onlar da asırlarca zulüm görmüşler. Bir araya gelmiş devlet kurmuşlar.
-Onların devlet kurarak topraklarını işgal ettikleri Filistinlilere her gün zulm edişlerini nasıl yorumluyorsunuz?
-Zulüm gören insandan adalet bekleyemezsiniz. Neyi öğrendiyse onu öğretir. Şimdi Filistinliler öğrenme aşamasında. Bundan sonra kimse Filistinlilerden barışçı olmalarını isteyemez.
-Eşi başörtülü bir milletvekili Cumhurbaşkanı olabilir mi?
-Başbakan olabiliyorsa, Cumhurbaşkanı neden olamasın? Tabi olur. Bunlar suni gündemler.
-Hulki Cevizoğlu bunu Yaşar Okuyan'a sordu.  Okuyan, Cevizoğlu'na sinirlendi. Yarım saat "Sen bana bunu nasıl sorabilirsin?"i tartıştılar.
-Gazeteciye "Sen bunu nasıl sorabilirsin?" diyen hürriyetçi, öyle mi? Bunları geçin.
-İmam-Hatipler konusunda ne düşünüyorsunuz? Kızların İmam-Hatip okullarına ne işi var babam? Bu okullar meslek lisesi değil mi? Kadın imam olur mu?
-Olmaz tabi, ancak dini eğitim alsın diye ben de kızımı İmam-Hatip'te okutuyorum.
-Okuyacak, sonra bir şey olamayacak. O zaman niye okutuyorsunuz?
-İmam-Hatipler meslek lisesi olarak açıldı, sonra siyaset okulu oldu. CHP yıllarca Alevi cemaati arka bahçe olarak gördü, dinciler de İmam-Hatipleri.
-Siz de mi sayın Çapan, bu "Arka Bahçe" tabirine sarıldınız. Bu sözü sayın Erbakan'ın söyleyeceğine inanıyor musunuz?
-Erbakan Hoca akıllı bir adamdır. Böyle bir söz söylemez. Zaten Hoca'nın böyle bir şey söylemediği de yazıldı çizildi.  Şu son yıllarda löp camiler yapıldı.
-Löp cami ne demek?
-Böyle estetik ve sanattan yoksun, kimliksiz, kişiliksiz, gelişigüzel yapılan, altı dükkan üstü cami olan, büyük binalar. Yahu biz cami için yer ayırmaktan, güzel bir proje yapmaktan aciz miyiz?
 -Bilmem, siz de Belediye Başkanlığı yaptınız. Cami için yer ayırdınız ya da proje yaptınız da vatandaş beğenmedi mi?
-Belediye Başkanını takan kim? Bizim Esenyurt'ta yolun üstüne cami yaptılar. Halbuki Fatih Camii'ni bilirsiniz. Koca avlusu vardır. Bizans'ın Zeyrek Üniversitesi'ne karşı Sahn-ı Seman medreseleri. Fatih O camiyle medreseleri yapan mimara 8 teneke altın vermiş.
-Çıldır'da: "Şu anda boştayım. Beni değerlendirin" diyorsunuz. Halk mı sizi yönlendirecek, yoksa siz mi halka yön vereceksiniz?
-Şimdi demokrasi şudur.  Halk görevlendiriyor. Önce toplantılar yapılıyor. Sonra partinin tüzüğü hazırlanıyor. Mesela AKP böyle kuruldu. Önce Bolu, Afyon toplantıları yapıldı.
-Siz de o toplantılara katıldınız mı?
-Ben niye katılayım. Bir kere onlardan farklı düşünce yapısına sahibim. Ben solcuyum. Demokrasinin özelliği bu. Bir kere sağ ve sol olacak bir ülkede.
-Bunun ortası olamaz mı?
-Olur tabi. Demokrasi insanla ilgili bir şey.
-Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasağını kaldırarak Başbakan olması için hazırlanan anayasa değişikliğini onaylayan CHP'liler, şimdi Erdoğan'ı kast ederek "AKP'liler bir Mollayı Çankaya'ya çıkartmak istiyorlar. Mollayı Cumhurbaşkanı yaptırtmayız" diyorlar. Başbakanlık yapan birisi, Cumhurbaşkanlığı yapamaz mı?
-Ne diyeyim? CHP köhnemiş bir Cumhuriyetçi partidir.
-"Köhnemiş" tabirini biraz açar mısınız?
-Eskimiş, eskide takılmış, kalmış. CHP, sadece Cumhuriyetçi partidir. CHP'de demokrasinin izini bulamazsınız. Bugün Baykal'ın bağırmasının sebebi budur. Kurultaylarında, delege seçimlerinde katliam yaşanıyor. İç iktidarlarını pekiştirmek için tozu dumana katıyorlar. Bunlar suni gündem oluşturmaktır. Yoksa Tayyip Cumhurbaşkanı olacakmış, CHP'lilerin umurunda değil. Hükümeti teslim etmişsiniz. Aynı adam Cumhurbaşkanı olsa ne fark eder? AKP ile CHP şu anda bu işi koalisyon gibi götürüyorlar. Asıl gündemin üstünü şalla örtüyorlar. Halkın dikkatlerini suni gündemlere çekiyorlar. Yani kamuoyunu yanıltıyorlar. Medya da buna alet oluyor. İşlerine gelince ittifak yapıyorlar, işlerine gelmeyince biri muhalefet biri iktidar oluyor. Yani AKP'nin muhalifi CHP değil.
-Kimin muhalifi?
-CHP, Türk solunun muhalifi. CHP Türk soluna düşman bir partidir. Türk Solu'nu ezmek, onu öğütmek, ıslah etmek için görevli bir partidir.
 -İnsaf edin biraz?
-Öyledir öyledir.
-İmam-Hatiplilerin üniversiteye girebilmeleri veya başörtüsünün serbest bırakılacağı yönünde göstermelik de olsa bir adım atılmaya kalkıldığında yeri-göğü inleten CHP'lilerin, Atatürk'ün kurduğu ve herkes tarafından stratejik önemi olan tesisler yabancılara satılırken gıklarını çıkarmamasını nasıl yorumluyorsunuz?
-Onu CHP'lilere sorun. Ben bazı tesislerin özelleştirilmesine değil, yabancılara satılmasına karşıyım. Bazı tesisleri para almadan bir şahsa verirsiniz. Diyelim ki TÜPRAŞ'ı özelleştiriyorsunuz. Orada 3 bin kişi çalışıyor, fazlalık olanların işine son verirsiniz. Tesisi verdiğiniz şahsa da "Her yıl yüzde 10 istihdam, yüzde 10 üretim artırmak" şartı koşarsınız.
- IMF politikaları ile kalkınan bir tek ülke gördünüz mü?
-Görmedim. Yalnız Türkiye gırtlağına kadar borçlanmış. Yani hem borçlusun, hem de kabadayılık yapma hakkın yok. Bu borç nasıl biter? Önce faizleri gözden geçirmek lazım. Avrupa'da faiz oranı ne ise bizde de o uygulansın. Faizin 4 katı para ödüyoruz. Hala borcumuz var. Yani Türkiye tefecinin eline düşmüş. Türkiye ilk defa tefeci Fransız Miles'e borçlanmış. Yüzde 20 faizle para almışız. Ne kazanacağımızı ve aldığımız parayı nasıl ödeyeceğimizi hesaba katmamışız.
- Bakan Abdüllatif Şener bir beyanat veriyor. Sonra özür diliyor. Siz ne diyorsunuz?
-Onu bilemem. Onu Abdüllatif Şener'e soracaksınız. Bakınız Türkiye'deki balans ayarı Sincan'da Belediye Çadırı'nda oynanan oyundan çıkmadı. Asıl denge PETLAS'ın KOMBASSAN'a satılması yüzünden bozuldu. Türkiye'de bir tiyatroda 100 kişi, ya da 200 kişi bağırsa ne olur? Kimin umurundaydı? Türkiye'de Tekelci sermaye daraldı. Hala hortumcu diye anlatırsınız. Kim, neyi hortumladı? Türkiye'de tekelci sermaye bütün bankalara saldırdı. Tekelci olmayanları yok etti. Tekelci sermayenin bankaları kime para verip de fabrika kurdurmuş? Şu anda askerdeki oğluna vatandaş 100 milyon lira gönderecek, 20 milyonunu banka havale parası kesiyor. Çünkü piyasaya tekelci sermaye hakim olmuş. Tekelci sermayenin isteği doğrultusunda 12 Eylül solu ezdi. Yok etti. Solsuz bir Türkiye çıktı ortaya. Şimdi sağın alternatifi yine sağ çıkıyor. Mesela AKP iktidarda. Saadet'in oyları yükseliyor. CHP'nin değil. Köylüye faizsiz; mısır, ayçiçeği tohumu ve gübre verdim, çünkü faiz haram
- Gürbüz Çapan olarak ne yapıyorsunuz? Bir parti mi kuruyorsunuz?
-Bizim orda tarlalara yalnız arpa, buğday, yonca, gorunga, bir de sulu tarlalara pancar ekerler. Başka bir şey bilmezler. Pancardan elde edilen şeker pahalıya mal olduğu için onu sınırlıyor devlet. Mısırdan ya da şeker kamışından elde edilen şeker daha ucuza mal oluyor. Kars'ta köylülere mısır, ayçiçeği tohumu ve gübre verdim. Tarım ilacı verdim. Sigorta da yaptırdım. İki bin dört yüz dönümlük bir alanda deneme ekimi yaptık. Köylü, görmediğine inanmaz. Buraya ektiği buğdaydan çok ayçiçeği ve mısırdan para kazanırsa, bir dahaki sene kendiliğinden ekecektir. Tarım sanayileşse, köylü rahata çıkacak. Buğday ekiyor, dönümünden 180 milyon kazanıyor. Ayçiçeği ekince 700 milyon kazanacak. Mısır ekenler, 350-400 milyon lira kazanacaklar. İl tarım mühendisleri sürekli kontrol ediyorlar. Köylü mahsulü kaldırdığında biz paramızı alacağız, kalanını onlar alacaklar. Paramı ayni alacağım. Faiz uygulamayacağım. Orada Müslümani bir iş yapacağız. Çünkü faiz haramdır.
 -Acayip adamsın. İşine gelince Müslüman işine gelince komünist oluyorsun. Olsun, faiz uygulamadan köylülere yardımcı olduğun için tebrik ederim.
-Ben oradaki insanların öncüsüyüm. Bilgimi, birikimimi aktarmak durumundayım. Şimdi devletin yapması gereken şeyi ben yapıyorum. Iğdır'da ve Muş'ta da arazi ektirdim. Üretim artarsa Kars'a bir Ay Çiçeği Fabrikası kuracağız. Ben kooperatife inanan bir insanım. Bakınız burada yaptım. -
Esenkent'te ne kadar konut yaptınız?
-Ondörtbin konut yaptım, yaptırdım. 92'de başladık, 98'de içine taşındık. O zaman da böyle bir kent kuracağımıza inanmıyorlardı. Kooperatifi basmışlardı. Üyelerimiz dağılmıştı. Biz yılmadık.
-Sizi destekleyen, mesela kredi sağlayan yabancı kuruluşlar oldu mu?
-Hayır hayır, üyelerimizden ayda 200'er dolar toplayarak ev yaptık. 16 bin dolara 72 metrekarelik konutlar yaptık. Arsa payı, alt yapı, merkezi sıcak su ve ısıtma, açık hava tiyatrosu, 42 derslikli okul dahil. Villa diye tarif edilen sıra evlerin biri de 70 bin dolara mal oldu. Bundan ucuzunu Urfa'da yapamazsın. Kolektif hayat kolay hayattır.
-Ondörtbin kişiyi nasıl bir araya getirdiniz?
-Allah'ın hikmeti. Ben üyelerim arasında dinli dinsiz diye ayırım yapmadım. Bizim belediyede sakallı müteahhitler vardı. Bazı CHP'liler "Bunlara niye iş veriyorsun?" diye soruyordu. "İş yapan adama niye vermiyeyim?" cevabını veriyordum. Ben adamın sakalına değil işini yapmasına bakarım. İş yapan adam dürüst adamdır. İşini yapmayan adamdan dürüst mürüst olmaz. Adamın görüşünden bana ne.
-İnsanların iş yaptığını nasıl anlıyordunuz?
-Yaptığı işi kontrol ediyorduk. Malzemeden çalmayan, işin hakkını vererek yapan insan dürüst adamdır. Kimseye bir şey çaldırmadım. Benimle iş yapıp da zengin olan müteahhit yoktur.
-Son seçimde de Esenyurt Belediye Başkanlığı'na aday oldunuz. Müteahhitler yüzünden mi seçilemediniz?
-Biliyorsunuz ben SHP'den aday oldum. HADEP'le ittifak yapınca PKK sıkıntısı yüzünden solcu seçmen bile sandık başına gitmedi. Yoksa burada benden kimse seçim alamazdı. 

Bu İçeriği Beğendiyseniz Beğen Butonuna Tıklayınız!
Bu Haberin Aramalarda İlk Sayfalarda Çıkmasını İstiyorsanız + 1 Butonuna Tıklayınız!

Sayfa Başına GitGeri Git
19 (4)








Lütfen tüm alanları doldurun. Girdiğiniz bilgiler kesinlikle yayınlanmayacak, başka bir amaçla kullanılmayacaktır.

İÇERİK ARA

Aranacak Kelime