Dr. Gürbüz Çapan
Sayfa Sonuna GitGeri Git
A- A A+

BÖLGEDE MEYDAN GAZETESİ

25.04.2011

İstanbul’un kaderine razı olmaya zorlanan bir beldesinde yokluk öyküsünün içerisinden 3 mega kent çıkaran Esenyurt Kurucu Belediye Başkanı Dr. Gürbüz Çapan, Bölgede Meydan’a konuştu:

“ARTIK ÖLSEM DE GAM YEMEM”

İstanbul'un kıyısında, on beş yıl öncesine kadar bir köyden farksızken HABİTAT ödülünü alarak dikkatleri üzerine çeken, hakkında en çok konuşulan yerlerinden biri olan Esenyurt'u, köyden kente çeviren Kurucu Belediye Başkanı Dr. Gürbüz Çapan, “Arkama takılanlar, bana güvenenler şehri emanet ettiler, kollamaya, korumaya çalıştım. Bunu yapmaya çalışırken de başıma her türlü bela geldi. Yapmadıkları ne kaldı? Sağken ölümü de gördüm, hapsi de... Aşağıya da düştüm, yukarıya da çıktım. Artık ölsem de gam yemem” diyor.

HİKAYE NASIL BAŞLADI?

Ayseni Toker: Esenyurt ve Esenkent'in oluşma hikayesini anlatır mısınız?

Dr. ÇAPAN: Esenyurt'ta belediye başkanı olduğumda, 50 bin kadar nüfus vardı. 1 katlı, 2 katlı kaçak yapılar vardı, geri kalan arazi hisseli satılmıştı. Onlara bir şey yapamadık. Ama bunu önlemek için, örnek olsun diye Esenkent projesini geliştirdik, gerçekleştirdik. Kent nedir, insanlar nasıl bir kentte yaşamalılar diye düşündük. Kentlilik, sadece kentte ev edinmek değildir. Bir evin olsun ama... Arabaların işgal etmediği, yayaların rahatça yürüdüğü, çocukların oyun oynayabildiği, 2 - 3 tarafı gören evler yaptık. Bunun adı eski Pera Projesi’dir. Kreşi, okulu, hastanesi, postanesi, 4 bin kişilik açık hava tiyatrosu, sineması, gezi alanları, bisiklet yolları, yüzme havuzu, tenis kortu, top sahası... Bir kente ne lazımsa hepsinin olduğu bir mekân haline getirmeye çalıştık. Hava kirliliği yaratmayan, bacasız kent yaptık. Birbirini tanıyanların, tanış – biliş insanların olduğu bir mahalle kurduk. 

Ayseni Toker: Bu mahallenin yerini nasıl buldunuz?

Dr. ÇAPAN: Burası hazine, belediye yeri değildi. Mermeriç adında bir holdingin 5 milyon metrekarelik mülküydü. Önce 1 milyon 100 bin metrekaresini istimlak ederek onu evi olmayanlara dağıttık. Arkasından 2 milyon metrekareyi daha istimlak ettik ve dağıttık. 

"ARSA SPEKÜLATÖRLERİNİN 1 NUMARALI DÜŞMANI OLDUK"

Bu hareketimizle İstanbul'da arsa spekülasyonu yapanların 1 numaralı düşmanı haline geldik. Beni toplantıya çağırdılar. Benimle, "Bu işten vazgeç" diye toplantı yapanlar 5 kişiydiler, her birinin 5 bin dönüm, 10 bin dönüm, 20 bin dönüm arazileri vardı. "Bunu yaparsan buradan yol olur, her gelen bunu deler, millet bizim anamızı beller ama biz ondan önce senin hesabını görürüz" dediler.

“ANLADIM Kİ TÜRKİYE’DE HİÇBİR HİZMET CEZASIZ KALMIYOR”

Bu kadar dehşetli bir kini biriktirip, daha sonra bizi mafya, bilmem ne örgütü haline getireceklerini düşünmemiştim. Doğrusu şunu anladım ki, Türkiye'de hiçbir hizmet cezasız kalmıyor. Ben ödeyeceğim bedeli biliyordum... Saldırı olacaktı, döveceklerdi, söveceklerdi... Ama bu kadar ağır suçlamalar ile karşılaşacağımı beklemiyordum. Önce Komünist'tik, Komünizm yıkılınca bir anlamı kalmadı diye düşünmüş olacaklar, tuttu "Kürtçü" damgası vurdular. O da olmadığım anlaşıldı, bu sefer mafya yaptılar. Velhasıl bizi çürüttüler. Uzun zaman kampanya yürütüldü ve arkasından çürüme ile biten kampanyayı siyasi linç ile çözmeye çalıştılar. 

“BU KOMEDİYİ YAŞIYORUM”

Adamın biri ifade yazmış; "Bu Ermeni ajanıdır, Ermeni asıllıdır, Ermeniler bunu okutup İstanbul'a Belediye Başkanı yaptılar. Şimdi de ülkenin başına bela oldu. Bundan kurtulun" diyor. Savcı da, işi - gücü kalmamış gibi beni çağırıp ifademi aldı. "Ermeni misin?", değilim... "Ajanı mısın?", değilim... Bu komediyi yaşıyorum. 

“TÜRKİYE’NİN EN UCUZ VE EN MODERN KENTLERİNİ YARATTIK”

Farkındayım; burada yapılanları doğru yansıtamadık, ne olduğu bilinmiyor. Burada çarkı bozduk, oyunu bozduk... Kimlerin çarkını, oyununu bozduğumuzu tam yansıtamadık. Oysa ki biz burada hayatı yeni baştan, daha eşitlikçi, daha özgür, daha arkadaşça ve daha kolektif hale getirmeye çalışıyorduk. Türkiye'de kooperatiflerin battığı dönemde, 6 yılda evleri teslim ettik. İnsanlar orada yaşamaya başladılar. Türkiye'nin en ucuz, en modern kentini yarattık ama bizi kamuoyunda "mafya" ilan ettiler.

“ALLAH’INDAN BULSUNLAR, NE DİYEYİM?”

Felsefede işin esası değil, yansıması önemlidir. Bizim yansımamız kötü oldu. Bunu nereden hissediyorum? Sokağa çıkıyorum, insanlar bana bakıyor; kimisi tedbirli davranmaya çalışıyor. Mesela, Afyon'da yemek yedim lokantacı para almadı.

- "Niye almıyorsun?",

- "Abi estağfurullah"...

Adam bizi mafya şefi zannediyor. Değiliz diyeceğim, bu sefer dövecekler gibime geliyor. Yakuplu'da bir restoranda yemek yiyoruz, yanıma bir adam geldi ve zorla elimi öptü. Benden çok iri, elimi kurtaramadım.  "Kimsin?" dedim, "Tophane'de mekanım var abi" dedi. "Tophane neresi?" diye sorunca adam bozuldu. Bunları yaşıyorum. Ya da, adamın birinin birinde alacağı var, biri birine kazık atmış, telefon ediyor; "Abi, şuna söyle de paramı ödesin"... Gelen mektuplar dehşet. Beni bu duruma düşürenler Allahlarından bulsunlar. Ne yapabilirim? 

“KİMSENİN SOFRASINI ELLEMEDİM, ELLETMEDİM”

Ben cesurdum, dirayetliydim... Ama cesurluğumu ve dirayetimi halkımın çıkarlarını korumak anlamında kullandım. Ömrüm boyunca, hiç kimsenin sofrasında elim, namusunda gözüm olmadı. Soframı da, namusumu da elletmem, gözletmem kimseye. Bu anlamda tabii ki cesurum, kararlıyım, bu kavganın adamıyım. Ama bu kavganın adamıyım.

"KANADIMDA KARS’IN RENKLERİNİ TAŞIYORUM"

Ayseni Toker: Sizin solda ve çağdaş değerlere sıkı sıkıya bağlı olduğunuzu takip ediyoruz. Esenyurt'un ve Esenkent'in oluşmasında bu yapınızın katkısı var mı?

Dr. ÇAPAN: Bende olan katkılar şunlardır; Kars'ta büyüdüm. Kars, Türkiye'nin ilk ve tek planlı kentidir. Yönetim caddesi, bankalar caddesi, ticaret caddesi ayrıdır. Kavga yeri bile ayrıdır. Sokakta kavga edemezsiniz. Sokakta kavga edene “CELLO” derler. Kayabaşı diye bir mahalle vardır, gider orada kavga edersiniz, daha sonra da ırmakta birbirinizin yüzünü yıkar, geri gelirsiniz. Kars böyle bir kenttir, ben orada büyüdüm. 

“FARKIMIZI ANCAK DIŞARIDAN GELENLER ANLAR”

Mesela Fidel Castro'nun etkisi var bende. Fidel'ler devrim yaptıktan sonra yılında tüberküloz salgını olur. Orada da insanlar köylü ve ters yerde oturuyorlar, ters yerde yaşıyorlar, güneş alan tarafta adamın yatak odası var. Güneş almayan tarafta mutfak ve hayat odası dediğimiz yerler var. Fidel gitmiş o köyde 6 ay kalmış ve tüberküloza yakalanmış. Bunu niye yaptın? diyorlar, O "köylüdür, görmeden inanmıyor. Ben de hasta oldum, gördünüz mü? Bari siz olmayın" diye cevaplıyor. İşte ben bu çarpık yapılaşma olmasın diye Esenkent'i meydana çıkardım. Yoksa başka bir fantezi yoktu. Sonra arkasından bir de Boğazköy çıkardım. Ondan sonra Beylikdüzü çıktı. Yani bir gecekondudan 3-5 şehir çıkardık. Süleyman Demirel'in tarifiyle bir çarpık mahalleden koca bir şehir çıkardık. Bunu herkes görüyor da, bizimkiler anlamıyor. Tarihin içinde yaşayanlar pek fark edemezler. Durunca fark edersin, biraz kenara çıkınca fark edersin. Onun farkını ancak dışarıdan gelenler fark edebilir.

“FIRSAT VERİLİRSE, TÜRKİYE’Yİ DÜZE ÇIKARIRIZ”

Solcu büyüdüm. Dev - Genç'liyim. Dev-Genç'liler Türkiye'yi düze çıkarmak isteyen inançlı bir gruptu. Ben o inancın içinde mayalandım. Bu İttihat Terakki ruhudur, Kuvva-i Milliye ruhudur. Bu, onların eksik bıraktığı, başaramadığı eşitlikçiliğin ruhudur. Onlar hürriyetin arkasından koştular, biz ise onun eksik kalan ayağı eşitliğin arkasında koştuk. Biz Nazım'ın devamıyız, şiir gibiydik.. Sosyal olmamızı, halkımızı sevmemizi buna borçluyuz. Bununla onur duyuyorum. İyi ki, Dev-Genç içinde, Dev-Genç terbiyesiyle büyüdüm.. İnsanlar bilimi kullanarak cesur olmazlar. İnsanları bilinçleri korkak yada cesur eder. Bizim bir hayalperest, maceracı yanımız vardı. Bu yanımızı akılla buluşturunca ortaya ciddi işler çıkıyor. Bakınız, bir gece kondu köyünü kente çevirdik. Fırsat verilirse, Türkiye'yi düze çıkarırız. 

"AMANSIZ SEVDİLER BENİ"

20 yaşından beri kendimi hep sorumlu hissederim. Elimi neye bulaştırdıysam, hep iyi yapmaya çalıştım. İyi Dev-Genç'liydim, iyi doktordum, iyi belediye başkanı oldum. Bütün bunlarda halkın da ciddi katkısı var: Eleştirdiler, belediyeyi bastılar, yürüdüler, bağırdılar, çağırdılar, sövdüler, dövdüler; sevdiler ama. Amansız sevdiler beni. Ben de onlara layık olmaya çalıştım. Başlarını yere eğmemeleri için elimden gelen her şeyi yaptım. Bize oy veren hiçbir yurttaşımız namerdin önünde boynunu eğmez.

"GÖKYÜZÜNDE PEYNİR-EKMEK SATSAM, KAPIMA BİRİKİR İNSANLAR"

Ayseni Toker: Dünyanın önemli ödüllerinden olan HABİTAT için neler söyleyeceksiniz? Bu ödülü nasıl aldınız?

Dr. ÇAPAN: Habitat demek, insan yerleşmelerinin konferansıdır, Birleşmiş Milletler'in kent ile ilgili bölümüdür. Orada bizi, "Dünyanın yoksul ülkelerinde kent sorununa çözüm önerisi" diye sundular. Banka kredisi almadan, kimseye borçlanmadan, halkın kendi dinamiğini örgütleyerek konut yaptım. Esenkent'te ne devletin, ne de başkalarının bir kuruş katkısı yoktur. Esenkent'teki üyeler arsa payını da, alt yapıyı da ödediler. Tiyatro, okul, postane binası, merkezi ısıtma yaptılar. Esenkent'te devletin sadece 2 posta memuru ve 20 öğretmeni var. Bir de üstelik devlete vergi verir Esenkentliler. Halkın kendi dinamiklerini doğru kanalize ettik, doğru örgütledik. Ben doğru önderlik yaptım. Benden evvel Özal da konut yaptı. Milletin kışlık evi yokken, Özal deniz kenarını yazlık siteler ile doldurdu. Dolayısıyla halkın birikimlerini başka alanda kullandılar. Çimento sanayi, demir sanayi, inşaat sektörü gelişti ama olan halka oldu. Ben burada doğrusunu yaptım. İstanbulluların barınabileceği, adam gibi yaşayabilecekleri bir kent kurdum. Şimdi, gökyüzünde peynir ekmek satsam, satılır. Kağıt üzerinde desem ki; şu kadar yerde, şu kadar konut satıyorum, kapıma birikir insanlar. Yapmadım, kötü kullanmadım. Hiçbir kooperatifimiz mahkemelik olmadı. Esenkent'te herkes birbiriyle merhabalaşıyor, selamlaşıyor. 

"DAĞISTANLI, DAĞLIYIM"

Ayseni Toker: Kendinize özgü bir tavranız ve eğilmezliğiniz var. Bu yapınız nedeniyle politika ve bürokraside sorun yaşıyor musunuz?

Dr. ÇAPAN: Yaşıyoruz görmüyor musunuz?.. Biz Dağıstanlıyız, dağdan gelmeyiz. Dev-Genç'liyim ama bunun kökü de var. 1860'ta Şeyh Şamil teslim olduğunda benim dedelerim teslim olmamış, ata binip özgürlüklerine kaçmışlar. Dağıstan kavgası için farklı bir şeydir bu. 1917'den sonra Türkiye'ye geçip Çıldır Şura Hükümetini kuranlardan biri amcamdır. Kars'ta devlet kurmuşlar ve demişler ki; "Eğer Osmanlı kendini kurtarırsa oraya katılırız, kurtaramazsa ölünceye kadar bağımsız kalırız"...

"AŞAĞIYA DA DÜŞTÜM, YUKARIYA DA ÇIKTIM, ÖLSEM DE GAM YEMEM ARTIK"

Tabii ben de hep dik durdum. Diyorum ya, kanımda var diye... Ben dağlıyım, kabul ediyorum ki bazılarının anladığı anlamda "medeni" bir insan değilim. Ama kimseye zarar vermedim. Arkama takılanlar, bana güvenenler şehri emanet ettiler, kollamaya, korumaya çalıştım. Bunu yapmaya çalışırken de başıma her türlü bela geldi. Yapmadıkları ne kaldı? Sağken ölümü de gördüm, hapsi de... Aşağıya da düştüm, yukarıya da çıktım. Artık ölsem de gam yemem. 

“SOLCUYUM, SOLDA DEVAM EDECEĞİM”

Ayseni TOKER: Gelelim siyasete… CHP’nin size sahip çıkmadığını düşündünüz mü? Şayet böyle düşünüyorsanız, neden sahip çıkmadı?

Dr. ÇAPAN: Ben CHP için yaşamıyorum. Ben Deniz Baykal yada başka biri için solcu olmadım. Benim solcu olma gerekçem, adalet ve eşitlik aramak içindi. Şu anda eşitlik var mı? Yok.  Bu yüzden solcuyum, soldayım. O CHP’nin kendi sorunu, benim sorunum değil.

“BİZ GÜNEŞİN ÇOCUKLARIYIZ”

Burada 120 dönüm meydan yapıyorduk. Taksim meydanı 40 dönümdür, ben Esenyurt’ta 120 dönüm meydan yapıyordum. Burada heykel atölyeleri kuracaktık, resim atölyeleri olacaktı. Meydan, ahalinin ağlama değil, gülme yeridir, dayanışma yeridir. Dayanışma da, kültürdür. Resim, heykel atölyelerinin olacağı, aynı zamanda törenlerin de yapılabileceği bir meydan tasarlamıştık. Altyapısını bitirdik, tam heykelleri takacaktık ki, benim belediye başkanlığı ömrüm bitti. Adamlar söktüler orayı, etrafında birazda yer vardı, 300 dönüm yere AVM, 500 tane konut, otel, okul yaptılar. Artık güneş göremeyecek kimse. Bizim derdimiz herkesin güneşi görmesiydi. Çünkü biz güneşin çocuklarıyız. ‘Işık doğudan doğar’ derler. Ben ışık altında büyüdüm. Biz ‘günkarası’yız, ‘gönkarası’ değiliz.

“GENÇLERE AĞABEYLİK YAPACAĞIM”

Ayseni Toker: Bundan sonra siyasetteki yeriniz ne olacak?

Dr. ÇAPAN: Hevesli gençlere ağabeylik yapacağım. Siyaset okulu açmak istiyorum. Tarih, sosyoloji ve felsefe okutacağım. 


Bu İçeriği Beğendiyseniz Beğen Butonuna Tıklayınız!
Bu Haberin Aramalarda İlk Sayfalarda Çıkmasını İstiyorsanız + 1 Butonuna Tıklayınız!

Sayfa Başına GitGeri Git
39 (8)








Lütfen tüm alanları doldurun. Girdiğiniz bilgiler kesinlikle yayınlanmayacak, başka bir amaçla kullanılmayacaktır.

İÇERİK ARA

Aranacak Kelime